Giyinmek insanın ihtiyacından doğmuştur. Moda ise toplumların imzası haline gelmiştir. Moda kalici degildir, ama tasarımın içinde kalıcı ola bilir. Yaratıcı tasarımlar ise hep kalıcıdır. Giyisi modanin özü, önceki popüler olmuş giysilerin ilerleyen yıllarda tekrar popüler olması ile oluşur. Giysi modası döner, dolaşır ve tekrarlanır.
1930’lardan 1960’lara kadar modaya uygun tarzların oluştuğu ve öncülük etdiği kesim hep aynı kesim olmuştur.
1920’i yıllarda kadının siluetini yine bir kadın değiştirdi. Gabrielle Chanel’in korseleri atıp, etekleri kestiği, şapkalardan tüyleri ve süsleri yolduğu ilham dolu anın sonucu olarak kadınların hayatına girdi döpiyesler.
Erkekler gibi ceket giymek bile yeni bir fikirdi!
1940’li yıllarda, ünlü aktris Marlene Dietrich’in pantolonlu, çizgili bir takım giymesiyle başlayan takım elbise çılgınlığını, sık-sık pantolonuyla kameralara yakalanan Katherine Hepburn daha da körükledi ve 1966 yılında Yves Saint Laurent’inin “le smoking” iyle pantolonlu takımlar moda dunyasına kendini kabul ettirdi.
1970’lerin bitimiyle büyüyen omuzlar, 1980’lerin iri siluetine giden yolu açtı ve “power suit”, yani kalıplı ve kismen erkeksi takim elbiseler çalışan kadının üniforması oldu.
1990’li yıllar ise takımların yumşaltılması, Donna Karan gibi tasarımcıların etekli takımlara yönelmesi ile geçti.
Günümüzde kadınların otorite sahibi olduklarını göstermek icin erkek gibi giyinmeleri gerekmediği gibi, iş yerlerinde feminen bir şekilde giyinmek de hoş karşılanıyor. Yine de takim elbiseler hala birer güç simgesi ve yaratdığı otorite dalgalarıyla cazibesinden bir şey kaybetmesi imkansız.
Foto – Fsadaa
Döpiyes – Dayi
Ayakkabı – Martinelli
Kazak – Zara
Gözlük – Paul and Joe
NO COMMENTS